YENİLEŞME ÇAĞINDA BOŞNAKLAR 2020 Mayıs 09, 18:08
Bosna Hersek fethedildiği andan itibaren devlet tarafından özel önem verilen bölgelerin başında yer almıştır. Hükümet...
Bosna Hersek fethedildiği andan itibaren devlet tarafından özel önem verilen bölgelerin başında yer almıştır. Hükümet yetkililerinin bu tutumunda bölgedeki kitlesel İslâmlaşmanın etkisi kadar, Boşnakların devlete sadakâtle hizmet etmiş olmaları da tesirli olmuştur. Ancak 1683’teki Viyana Bozgunu sonrasında bölgedeki dengelerin değişmesi Bosna’daki iç dengelerin de hareketlenmesine yol açmıştır. Bozgun sonrasında bölge Avusturya tehdidi ve göç hareketleri ile yüz yüze kalmıştır. Bu karışık ortamdan kendi çabaları ile kurtulmayı başaran Boşnaklar, bölgesel başarılarından kaynaklanan güvenle XVIII. yüzyılın sonlarına doğru merkezin emirlerini dinlememeye başlamışlardır. Bu ile yüzyılda büyük toprak sahiplerinin zaten var olan otoriteleri daha da pekişmiş, devleti zora sokacak derecede genişlemiştir. İşte XIX. yüzyıldaki sosyal ve siyasal yapılanma, XIX. yüzyıldaki bir dizi çatışmaya zemin hazırlamıştır.
A. Siyasî Gelişmeler
- Tanzimât’a Kadar Siyasî Gelişmeler
III. Selim’in tahta geçmesiyle bir takım reformlar yapılmaya başlanmıştır. Bu reformların temelini askeri sahada yenilik hareketleri oluşturmuştur. Bu reformlardan en fazla mevcut askerî yapı etkilenmiştir. Selim Dönemi’nde özellikle yeniçerilerin nüfuzlarını sınırlamaya yönelik tedbirler alınmıştır. Bu durum yeniçerilerin nüfuzlarına güvenerek icraat yapan Bosna’daki yerli Müslüman ayanın imtiyazlı durumuna ters düşmüş ve bir çok karışıklığa zemin hazırlamıştır.[1] 1797’de Fransa ve Avusturya arasında imzalanan Kompo Formiyo Antlaşması ile Venedik Cumhuriyeti’ne son verilmiş ve Fransa, Lombardiya adı altında bölgede yeni bir eyalet kurmuştur. Böylece Fransa, Osmanlı Devleti ile komşu olmuştur. Bu antlaşmadan kısa bir süre sonra Sırbistan’da 1804’te Kara Yorgi[2] önderliğinde çıkan ayaklanma daha büyük bir tehlike oluşturmuştur. Kara Yorgi (Djordje), Bosna Hıristiyanlarını ayaklandırmak ve onlarla birleşip Büyük Sırbistan’ı kurmayı amaçlamıştır. Henüz ayaklanma bastırılmadan 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı başlamıştır. Sırplar bu durumu fırsat bilerek Bosna’ya saldırılarını sıklaştırmışlar, Yadar, Radiyavana ve Böğürdelen’i ele geçirmişlerdir. Bu karışıklıklarda katliam ve baskılara maruz kalan Müslümanlar Bosna’ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Ayaklanma 1812’de imzalanan Bükreş Antlaşması’ndan sonra bastırılabilmiştir.[3]
II. Mahmut zamanında reform hareketlerine tımar ve zeâmetlerdeki düzenlemelerden başlanılmıştır. 1813 yılında Bosna Eyaleti’nde tımar ve zeâmet kurallarına uygun olarak hareket edilmesi istenmiş, kânunsuz uygulamaların önlenmesi için Bosna Valisi Silahtar Ali Paşa’ya emir verilmiştir. Ayrıca Bosna Defterhânesi’nden o ana kadar berat ve tezkere alan toprak sahiplerinin İstanbul’a gelerek senetlerini yeniletmeleri istenmiştir. Ali Paşa eyaletteki tımar ve zeâmetlerin düzenlenmesi için gayret göstermiş, ancak bölgedeki yeniçeri ve sipahilerin muhalefeti yüzünden herhangi bir başarı elde edememiştir.[4]
II. Mahmut Dönemi’nde devlet eyaletlerdeki otoritesini yeniden kurmak ve bu eyaletleri merkeze bağlamak için çalışmıştır. Bu çalışmanın temelini Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması oluşturmuştur. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından iki ay sonra, Bosna’ya ocağın kaldırılması ve Asâkir-i Muhammediye’nin kurulması hakkında ayrı ayrı fermanlar gönderilmiştir. Bu ferman Eylül 1826 tarihinde Bosna’ya ulaşmıştır. Ocağın kaldırılmasına dair ferman Travnik’de ilân olunmuş, halk yeniçeriliğin kaldırılmasını ilk üç gün sükûnetle karşılamıştır. Fakat üç gün sonra Saraybosna’dan Travnik’e gönderilen talimatlar doğrultusunda, Travnik’te Bosna valilerinin ikametgâhı olan Paşa kapısının önüne taşlar yığılarak isyan başlatılmıştır. Halk bir araya gelerek yeniçerilikten vazgeçmeyeceklerini belirtmişlerdir. Saraybosna’da da büyük bir kalabalık Fatih Camisi’nde (Careva Djamija) toplanarak fermanın Bosna’da uygulanmaması yönünde karar almışlardır. Karar eyaletin diğer bölgelerine de gönderilmiştir. 21 Eylül 1826 tarihinde yapılan genel toplantıda ise ferman tamamen reddedilmiştir. Bosnalılar kendi sınırları dışında askerlik yapmayı istemediklerini, yeni üniformaların göğüs kısmının haç şeklinde düğümlendiğini bu nedenle bu üniformaları giymeyeceklerini açıklamışlardır. Bosnalılar, “böyle bir elbise giyecek olsalar Rus ya da Avusturya tâbiîyetine geçeceklerini” belirtmişlerdir. İsyan eyalet çapına yayılınca, Vali Mustafa Paşa asilerin tehdidinden kurtulmak için Travnik Kalesi’ne çekilmiş, böylece eyalet asilerin eline geçmiştir. Yeniçeri Cumhuriyeti olarak adlandırılan Saraybosna’da başlayan bu harekette, yeniçeriler arasında bir birlik yoktu. Bu durum yeni Vali Abdurrahman Paşa’nın bu isyanı bastırmasına imkân tanımıştır. İsyan sonunda yeniçeri önderleri ve isyana katılanlar çok ağır şekilde cezalandırılmışlardır.[5]
Bosna’da yeniçeriliğin kaldırılmış olmasına rağmen yeniliklere karşı genel hoşnutsuzluk devam etmiştir. 1831’de bazı kaptanlıklara[6] yapılan atamalar sonrasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, Kaptan Hüseyin Grada{/evi/’in liderliğinde Bosnalı Müslüman ayanın başı çektiği bir ayaklanma başlamıştır. Asiler Bosna Valiliği’nin kaldırılmasını, eyaleti idare edecek kişinin Bosnalılar tarafından seçilmesini, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına ait fermanın geri alınmasını, Bâb-ı Âlî’nin Bosna idaresine kesin olarak karışmamasını istemişlerdir. Merkezin bu şartları kabul etmesi halinde senede 4.000 kese vergi vermeyi taahhüt etmişlerdir.[7] Bu isyan sırasında Hüseyin Kaptan’a muhalifliği ile tanınan Ali Rızvanbegovi/ ve ayan Grada2ac’lı İsmail Ağa Çengi/[8] merkezi desteklemişlerdir. Bu durum başlangıçta başarı kazanıp idareyi ele alan asilerin yenilmesine yol açmıştır. 1832 yılında yapılan savaşta isyancılar yenilmişler, isyancıların lideri Hüseyin Grade2evit de İstanbul’da oturmaya mecbur edilmiştir. Hersek 1833 yılında Bosna’dan ayrılarak mutasarrıflık haline getirilmiş ve isyan esnasında gösterdiği hizmetten dolayı mutasarrıflığı Ali Paşa’ya verilmiştir. İsyandan sonra kaptanlık müessesesi kaldırılarak, yerine mütesellimlikler kurulmuştur. Pek çok eski kaptan, ayan ve sipahi mütesellim olarak tayin edilmiştir. Vali Vecihi Paşa 4 Kasım 1835 tarihinde bir alay süvari redif askerinin yazımına başlamıştır. Halk durumu hoş karşılamış gibi görünse de sürtüşme ve karışıklıklar devam etmiştir.[9]
- Tanzimât’tan Sonra Siyasî Gelişmeler
A. 1849 Ayaklanması
Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra oldukça büyük darbe yiyen Bosnalı beyler ve ağalar prestijlerini yeniden sağlamak için fırsat gözlemeye başlamışlardır. Onlar bekledikleri fırsata Tanzimât’ın ilânıyla birlikte kavuşmuşlardır. Beyler Tanzimât Fermanı’nda yer alan prensiplerin kendileri için kabul edilir şeyler olmadığını açıkça beyan etmişlerdir. O güne kadar kendi yönetimleri altında yaşamış reaya ile eşit kanunlara tâbi olmayı onurlarını zedeleyen bir davranış olarak kabul etmişlerdir. Bölgede karışıklık çıkmasını istemeyen devlet, beylerin isteğini dikkate alarak Tanzimât’ın uygulanmasını ileri bir tarihe ertelemek zorunda kalmıştır.[10]
Bosna Hersek’te durumun sakinleşmesi üzerine 2 Temmuz 1847’de Tahir Paşa Tanzimât’ı uygulamak üzere Bosna’ya vali olarak atanmıştır. Tahir Paşa’nın Tanzimât’ı uygulayacağının Bosna’da duyulması üzerine, Saraybosna’da bir ayaklanma teşebbüsünde bulunulmuştur. Ancak Tahir Paşa’nın yerinde müdahalesiyle ayaklanma büyümeden bastırılmıştır.[11]
Tanzimât’ın ilk ilânında elde ettikleri başarılara güvenen Bosna’nın ileri gelen beyleri, Hersek Mutasarrıfı Ali Paşa’nın başkanlığı altında birleşerek 1849 yılının ilk aylarında büyük bir ayaklanma başlatmışlardır. Reaya da angaryanın Tanzimât’a rağmen kaldırılamamış olmasını bahane ederek bu ayaklanmaya destek vermiştir. Müslüman halk ise çocuklarının askere alınma ve daha fazla vergi ödeme endişesiyle beylerin yanında yer almıştır. Bu iç unsurların yanında Avusturya, Rusya, Sırbistan[12] ve Karadağ’ın reayayı sürekli ayaklanmaya teşvik etmeleri ayaklanmanın çok ciddi boyutlara ulaşmasına yol açmıştır. Ayaklanmanın ilk aşamasında asiler başarı kazanmış ve eyaletin büyük kısmını kontrolleri altına almışlardır.[13]
Bosna’daki ayaklanmanın kontrolden çıkması üzerine Rumeli Ordusu Komutanı Ömer Paşa ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmiştir.[14] Asilerle yaklaşık bir yıl süren mücadeleden sonra, 1851 Nisanı’nda Bihke Kalesi’nin hükümet kuvvetleri tarafından ele geçirilmesiyle ayaklanma sona erdirilebilmiştir. Bu esnada 12 büyük, 25 küçük çaplı çatışma yaşanmış ve bu ayaklanma sırasında Ali Paşa’nın kendisi de dahil olmak üzere bir çok asker ve asi hayatını kaybetmiştir.[15] 1849 Ayaklanması Bosna’daki beylerin etkinliğinin silinmesiyle sona ermiştir. Bu ayaklanmadan sonra Bosna’da devlete muhalif olabilecek herkes Bosna haricine çıkarılmıştır. Bosnalı beyler Tanzimât’ın gereği olarak önce Meclis-i Valâ’dan sorguya çekilip muhakeme olunmuş, başta sürgün ve kürek cezası gibi çeşitli cezalara çarptırılmışlardır.[16]
Suçluların cezalandırılmasından sonra Bosna’da Tanzimât’ın tatbikine geçilmiştir. Ancak halkın Tanzimât sözünün ne manaya geldiğini anlamadığı, bu nedenle Tanzimât’ın uygulanmasına karşı çıktığı anlaşılmıştır. Bu nedenle halka Tanzimât’ı anlatmak üzere iki müfettiş atanmıştır. Müfettiş olarak atanan Mehmet Şakir Bey ve Ahmet Paşa kaza kaza dolaşarak halka Tanzimât’ı anlatmışlardır.[17] Müfettişler gittikleri kazalardaki imam, muhtar, papaz ve kocabaşlar ile halkın ileri gelenlerini kaza merkezinde toplamışlar, Tanzimât’ın uygulanması hakkındaki buyrulduyu okumuşlardır. O ana kadar halkın Tanzimât’ı tam anlayamamasının nedenlerinden biri halka yeniliklerin Boşnakça ile anlatılamaması olduğundan, buyuruldu ve yenilikler Boşnakça okunmuş ve anlatılmıştır. Tanzimât ilkeleri ayrı ayrı açıklanarak halkın bu ilkeleri kavraması için çaba harcanmıştır. Tanzimât’ın uygulanmasındaki yarar ve asker toplanmasındaki faydalar anlatılmıştır. Ayrıca toplanan halka ayrı ayrı fikirleri sorulmuş ve Tanzimât’ın uygulanmasının aksayan yönleri tespit edilmiştir. Böylece bölgede Tanzimât’ın uygulanmasına geçilmiştir.[18]
B. 1858-61 Ayaklanması
1858 yılı ilkbaharında Karadağ’ın kışkırtmasıyla, Hersek’te Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında kanlı mücadeleler başlamıştır.[19] Karadağ’ın tahriklerinin yanında Bosna’da isyanın çıkmasına yol açtığı iddia edilen diğer aksaklıkları ise şu şekilde maddeleştirmek mümkündür:[20]
- Hıristiyan halkın çoğunluğunun araziye sahip olmaması. Çiftliklerde yarıcı olarak çalışmaları. Çiftlik sahiplerinin çiftçileri angarya olarak çalıştırması, ürünün 1/3’ini üçleme adı altında ellerinden alması.
- Çiftlik sahiplerinin çiftliklerini yüksek ücretler karşılığında mültezimlere vermesi. Mültezimlerin ise çiftçileri rencide edeci davranışlarda bulunması.
- Hıristiyan halkın müdürlerden memnun olmaması
- Zaptiyenin köylülere baskı yapması
- Bihke’den Karadağ’a giden başıbozuk askerlerinin köylülerden karşılığını vermeden yiyecek istemesi.
- Ölen kimselerin yetim çocuklarının mirasından dahi resm-i kısmet alınması
Devlet isyanın nedeni olarak gördüğü yukarıda saydığımız şikâyet konularını ortadan kaldırmak için çaba sarf etmiştir. Bosna’ya vali olarak atanan Kani Paşa’dan oldukça dikkatli davranması istenmiştir. İsyanın çıktığı bölgede derhal bastırılması, başka bölgelere sıçramasının önlenmesi için valiye yetki verilmiştir. Askeri çözüm tedbirlerinin “tüm Hıristiyanlar için geçerlidir” görüntüsü verilmesinden kaçınılması, olaylara karışmayan halka dokunulmaması, devamlı şikayet konusu olduğu için Başıbozuk ve yerli muvazzaf askeri kullanılmaması, herhangi bir çatışmada ırz, mal ve namus güvenliğine dikkat edilmesi Kani Paşa’ya özel bir talimatla iletilmiştir.[21] Kani Paşa kendisine verilen talimat doğrultusunda Bosna’da göreve başlamıştır. Aynı zamanda Bosna Hersek’te çıkan isyanı bastırmak ve gerekli ıslâhatın yapılması için Rumeli Ordusu müşiri İsmail Paşa’ya da emir verilmiştir. İsyanın bastırılması için Rumeli ordusundan bir alay Bosna’ya sevk edilmiştir.[22]
Kani Paşa göreve başladığında özellikle Trebin (Trebinje), Bihke ve eyaletin çeşitli yerlerinde ayaklanma hız kazanmıştı. Kani Paşa halkı isyandan vazgeçmeye davet için kendisine merkezden verilen iki ayrı fermanı yayınlamış, ancak bu fermanlar da asiler üzerinde etkili olmamıştır.[23] Vali Trebin’de bulunduğu sırada 18 Ekim 1858 İzvornik (Z vornik) ve Bihke sancakları Hıristiyanlarının ayaklandıkları haberini almıştır.[24] Bu gelişmeler üzerine Kani Paşa ayaklanmayı bastırmak üzere İzvornik’e gitmiş, ayaklanmayı bastırarak Saraybosna’ya dönmüştür.[25] Devlet, Hersek’teki olayları askeri kuvvet kullanarak yatıştırmaya çalışırken diğer yandan da şikâyet konusu olan konuları ortadan kaldırmak için önlemler almıştır. Memurlara halka baskıya yol açacak davranışlardan kaçınması için emirler verilmiştir.[26]
Rusya olayların tamamen sona erdirilememesi üzerine Osmanlı hükümetine 5 Eylül 1859’da bir memorandum vermiştir. Rusya memorandumda Bosna Hersek için yeni ayrıcalıklar ve yabancılardan oluşan bir teftiş heyetinin bölgeye gönderilmesini istemiştir. Hükümet memorandumu kendi iç işlerine yapılan bir müdahale olarak gördüğü için reddetmiştir. İngiltere ise Rusya’nın müdahalesini kendi çıkarları için tehlikeli bulduğundan soruna müdahale ederek bir orta yol bulunmasına yardımcı olmuştur. İngiltere’nin orta yol formülünün ardından Bosna’daki olaylar durulmuştur. Durumdan yararlanan Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa 1860 yılında Rumeli ve Bosna’daki karışıklıkları ve aksaklıkları gidermek amacıyla Rumeli’ye gönderilmiştir. Ancak Mehmet Paşa aradan dört ay geçtiği halde, Bulgaristan’daki işleri bitirip Bosna’ya geçememiştir. Niş’ten Bosna’ya hareket edeceği esnada Lübnan meselesi ortaya çıkmış ve İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır.[27]
Rusya’nın uzun süreden beri devam eden tahrikleri, Sırbistan’ın muhtâriyet haklarını genişletmek amacıyla Karadağlıları ve Hersek’te oturan Hıristiyanları kışkırtması, Hıristiyan halka gizlice silah dağıtması, Avusturya’nın asileri himâye ederek nüfuz alanını genişletmek istemesi sonucu Hersek Hıristiyanları 1861 yılında, isyanın ikinci ve kanlı safhasını başlatmıştır. Hersek reayası Mostar’daki yabancı konsoloslar aracılığıyla Bâb-ı Âlî’ye şu istekleri iletmişlerdir:[28]
- Osmanlı memurları ile yerel yöneticiler arasında teması sağlayacak ve kendi çıkarlarını koruyacak bir kocabaşlılarının bulunması.
- Dinlerine saygı gösterilmesi.
- Kiliseler ve çan kuleleri inşasına izin verilmesi.
- Kendi milletlerinden bir piskoposun ruhanî başkanlığı altında bulunmaları.
- Okul açmalarına izin verilmesi.
- Osmanlı zaptiyelerinin görevine son verilmesi.
- Arazi sahibi beylere mahsulün dörtte birinden fazlasının verilmemesi ve bunun da kendi vekilleri tarafından toplanması.
- Vergilerin ev başına maktu olarak tayin edilmesi ve tahsiline kocabaşlarının memur edilmesi.
Özellikle Karadağ’ın ayaklanmaya akti desteği ayaklanmanın kesin olarak bastırılmasını önlemiştir. Bu nedenle Bâb-ı Âlî, Hersek ayaklanmasının sorumlusu olarak Karadağ’ı görmüş ve Karadağ’a müdahale etmeye karar vermiştir.[29] İlk olarak 1849 Bosna Ayaklanması sırasında büyük başarı göstermiş olan Ömer Paşa ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmiştir.[30]
Hersek asilerinin Karadağ’dan yardım almalarını önlemek için Karadağ sınırı üzerinde tarassut postaları kurulmuştur. Devlet kurduğu tarassut postalarından başka Adriyatik Denizi’ne de bir filo gönderip limanları abluka altına almıştır. 21 Kasım 1861 tarihinde meydana gelen savaş sonunda Ömer Paşa, Piva mevkiinde toplanmış bulunan asileri kesin bir yenilgiye uğratmıştır.[31] Bu şekilde Bosna’daki olaylar sona erince Karadağ üzerine bir askerî harekât başlatılmıştır. Oldukça başarılı olan bu harekât sonucunda, Osmanlı orduları Karadağ’ın başkenti Çetine’ye (Ceinje) girmek üzereyken Batılı devletlerin müdahalesiyle 31 Ağustos 1862 tarihinde İşkodra Antlaşması imzalanmak zorunda kalınmıştır.[32]
Böylece 1861 Hersek Ayaklanması Karadağ’ın kontrol edilmesiyle bastırılmıştır. Ancak Hersek’teki iç karışıklıklar Cevdet Paşa’nın Bosna Hersek teftişine kadar sürmüştür. Cevdet Paşa’nın Bosna’da yaptığı çalışmalar sonucu bölgeye geçici bir sükun gelmiştir.[33]
C. 1875 Hersek Ayaklanması
1861 Ayaklanması’nın ardından 1875 yılına gelinceye dek Bosna’da küçük çaplı anlaşmazlıklar hariç kayda değer bir olay yaşanmamıştır. Ancak bu devrede özellikle Panslavist amaçlar güden örgütlerin Bosna Hersek Hıristiyanlarını kışkırtmak amaçlı çalışmaları aralıksız devam etmiştir.[34] Avusturya-Macaristan ve Rusya, Osmanlı Devleti içindeki Hıristiyanları isyana teşvik ederek, Hıristiyanların yaşadıkları bölgeleri kendi nüfuzları altına almak için çaba sarf etmişlerdir. Zaten Bosna Hersek’in Sırbistan ve Karadağ gibi iki Slav ülkesi arasında yer alması burayı propaganda için uygun duruma getirmiştir. Ayrıca Karadağ ve Sırbistan’ın çıkan isyanlarla muhtariyet kazanmış olmaları da Bosna Hersek Hıristiyanlarını isyana meylettirmiştir.[35]
İsyanın görünürdeki sebebi ise Hersek Sancağı’na bağlı Nevesin (Nevesinje) kazası Hıristiyanlarından 160 kişinin ağnam resminin ağırlığından ve mültezimlerin kendilerine kötü davrandığından şikâyetle Karadağ’a geçmesi olmuştur. Bu olay üzerine Karadağ Prensi Nikola, İstanbul’daki Rus elçisinden 160 kişinin kasabalarına dönmelerine izin verilmesi için Osmanlı hükümeti nezdinde aracılık yapmasını rica etmiştir. Sadrazam Esad Paşa Rusya’yı memnun etmek için mültecilerin memleketlerine dönmelerini kabul etmiştir. Mülteciler Nevesin’e döndüklerinde hemşehrileri tarafından kahramanlar gibi karşılanmışlar, İstanbul’un af edici hareketi bir zaaf olarak kabul edilmiştir.[36]
Nevesinliler Karadağ’dan dönen kışkırtıcıların liderliğinde, Nevesin müdürünü tehdit ile kaçırmışlar, üzerlerine giden inzibat erlerini de öldürmüşlerdir. Bu olay isyan hareketini alevlendirmiştir. Çeteler yolları kesmeye, köprüleri tutmaya ve ellerine geçen Müslümanları öldürmeye başlamışlardır. Böylece ayaklanma resmen başlamıştır. Derviş Paşa ayaklanmaya müdahale etmek için izin istemiş, bu sürede geçen zaman ayaklanmanın genişlemesine neden olmuştur. Sadrazam Esat Paşa isyanın siyasi bir amacı olmadığı düşüncesiyle Derviş Paşa’ya asilere karşı kuvvet kullanmak yerine nasihatçi göndermesi talimatını vermiştir. Derviş Paşa merkezin talimatına uyarak asilerden isyandan vazgeçmeleri için çağrıda bulunmuştur. Ancak bu çaba bir sonuç vermemiş ve ayaklanma Temmuz ayında bütün eyalete yayılmıştır.[37]
Ayaklanmanın tehlikeli boyutlara ulaşması karşısında 4.200 kişilik bir kuvvet bölgeye gönderilmiş, ayaklanmaya müdahalede geciken Esad Paşa azledilerek, yerine Mahmud Nedim Paşa sadrazamlığa getirilmiştir. Olaylar karşısında Almanya, Avusturya ve Rusya başbakanları Berlin’de bir araya gelerek Osmanlı Devleti’ne bir nota vermeyi kararlaştırmışlardır. Mahmud Nedim Paşa bu notayı önlemek amacıyla Bosna Hersek’te en çok şikâyet edilen arazi dağıtımı ve iltizâm usûlü gibi hususların düzeltilmesine, dinlerin serbestliği ve mezheplere verilen müsaadelerin pekiştirilmesine, Hıristiyanlardan alınan askerlik bedellerinin indirilip değiştirilmesine, mahkemelerde bazı düzeltmeler vaadine, meclis ve mahkemelerin üyelerinin seçilmeleri hakkının genişletilmesine, memuriyetlerini kötüye kullananlar hakkında halkın şikâyette bulunabileceklerine dair bir Adâlet Fermanı’nı her tarafta geçerli olmak üzere 20 Eylül 1875’de yayınlamıştır. Fermanın birer kopyası özel memurlarla vilâyetlere gönderilmiştir. Ferman ilgili devletlere de duyurulmuştur. Bu fermanda yer alan hükümlerin işlerliğini sağlamak üzere bir de “Meclis-i İcraat” kurulmuştur.[38]
Adâlet Fermanı’nına ek olarak 2 Ekim 1875 ve 8 Kasım 1875’te Bosna’da ilân edilen irade ile aşarın çeyreği olan vergi kaldırılmış, 1873’e kadar olan vergi borçları affedilmiştir. Osmanlı hükümeti bu reform önlemleriyle Avrupa’nın müdahale girişimlerini önlememeye çalışmış, ancak başarılı olamamıştır. Bundan sonra gelişen olaylar meseleyi uluslararası boyuta taşımış ve Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlamasına neden olmuştur.[39] Bu savaş sonunda Avusturya 200 yıllık emeline ulaşmış ve Bosna’daki karışıklıkları bahane ederek Bosna Hersek’i işgal etmiştir.
B. İdari ve Sosyal Yapı
- İdarî Yapı
Bosna Hersek 1583’te beylerbeylikten eyalete çevrilmiş ve bu tarihten itibaren merkezden atanan vezir rütbesine sahip bir vali tarafından yönetilmiştir.[40] Eyaletin ilk merkezi Saraybosna olmuştur. Ancak II. Viyana Kuşatması’nı izleyen yıllarda eyalet merkezi daha güvenli olan Travnik’e taşınmıştır. Travnik 1851 yılına kadar eyaletin merkezi olmaya devam etmiş, 1849’da başlayan isyanın ardından Ömer Paşa merkezi yeniden Saraybosna’ya taşımıştır.[41]
1863 yılı sonlarına doğru Ali ve Fuat Paşaları en fazla meşgul eden mesele, eyaletler üzerinde esaslı bir reform yapılması işi olmuştur.[42] Bu amaçla 1864’te bir vilâyet nizâmnâmesi hazırlanmıştır. Bu nizâmnâme ilk olarak Rusçuk, Vidin ve Niş Eyaletlerinde uygulanmıştır. Bu eyaletler Tuna Vilâyeti adı altında birleştirilmiş ve nizâmnâme uygulamaya geçilmiştir. Uygulamanın başarılı olması üzerine 1865 senesi başında, vilâyet nizâmnâmesinin Rumeli, Anadolu ve Arabistan’da da uygulanmasına karar verilmiştir.[43]
Bosna Hersek vilâyeti ise Bosna adı ile birleştirilerek oluşturulmuş ve yeni bir nizâmnâme hazırlanmıştır. Bu nizâmnâme 1 Haziran 1865 tarihli Takvim-i Vekayi’de “Bosna Vilâyeti namıyla bu kere teşkîl olunan dairenin idâre-i umûmiyye ve husûsiyyesine ve tayîn olunacak memûrların suver-i intihâblarıyla vezâif-i daîmîsine” dair başlığıyla yayınlanmaya başlamıştır.[44] Bosna vilâyet nizâmnâmesi ülke genelinde uygulanan nizâmnâmenin aynı olarak kaleme alınmıştır. Ancak diğer yerlerden farklı olarak üç maddelik bir ek yapılmıştır.[45] Bu maddeler şunlardır:
- Vilâyet dahilinde bulunan okulların idarelerine nezaret etmek, fünûn ve maarife dair her nevi işlere bakmak üzere, Maarif-i Umûmiyye Müdürlüğü kurulacak. Müdür diğer müdürler gibi vilâyet merkezinde oturacak, icabında bu işin müfettiş ve hakimlere verilmesi uygun olacak.
- Bosna’da kazalar cemaatlere, cemaatler yaftalara ve bunlar da karyelere taksim edilecek.
- Vilâyet ve sancak merkezinde teşkil edilmiş olan cinayet, hukuk ve temyiz meclisleri birleştirilecek. Yalnız işler fazla ve muhtelif olduğu zaman bu meclislerin ikişer cemiyete ayrılarak vazife görecekti.
Bosna vilâyeti valiliğine de o anda Bosna eyaleti valisi olan Osman Paşa getirilerek, yeniden teşkil olunan kazalara da kaymakamlar tayin edilmiştir.[46] Buna göre Bosna Vilâyeti, Saray, Yenipazar (Navi Pazar), Banaluka (Banja Luka), İzvornik, Bihke, Hersek, Travnik olmak üzere 7 sancağa bölünmüştür.[47] Tablo I’den de anlaşılacağı gibi Bosna’da vilâyet teşkilatlanmasının ardından, bölge Osmanlı hakimiyetinden çıkana dek çok küçük değişiklikler hariç yapılan idarî taksimata uyulmuştur. Hatta Avusturya işgali döneminde de bu idari yapıya pek fazla dokunulmamıştır.
Vilâyet nizâmnâmesiyle ülke yönetiminde yer almaya başlayan “Meclis-i Umûmî-i Vilâyet”[48] Bosna’da da oluşturulmuştur. Vilâyet teşkilatı gereğince 7 sancağın seçilen temsilcileri vilâyet merkezinde toplanarak 1866 senesine ait yapılacak çalışmaları belirlemiştir. Alınan kararların bir kısmı uygulamaya konulmuş. Bir kısmı İstanbul’un desteğine ihtiyaç duyulduğu için merkezin kararına bırakılmıştır.[49] Her sancak ve ona bağlı kazaların bütün problemleri ayrı ayrı ciltli defterlerde en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiştir. Bu durum Meclis-i Umumi’nin son derece titiz bir çalışma içinde olduğunu ve meclis azalarının görevlerinin bilincinde olduklarını göstermektedir.[50] Meclis-i Umumi aynı titizlikle çalışmalarına daha sonraki yıllarda da devam etmiştir.[51]
- Nüfus Yapısı
Bosna Hersek’te üç farklı din ve her dinin de kendi içinde çeşitli mezhepleri veya kolları vardı. Örneğin Hıristiyanlar kendilerini Ortodoks ve Latin (Katolik) olarak nitelemekteydiler. Dini bölünmüşlüğe ilaveten özellikle 1699’dan sonra Bosna’nın sürekli dış saldırılara maruz kalması, dışardan göç alması veya dışarıya göç vermesi bölgenin nüfusu hakkında sağlıklı bilgi alınmasını daima güçleştirmiştir. XIX. yüzyıla gelindiğinde durum daha da karışık bir hal almıştır. Gittikçe gelişen milliyetçilik sonucu Bosna’daki gruplardan menfaat bekleyen dış güçler, kendilerine bağlı olduklarını varsayılan kesimlerin nüfusunu fazla gösterme gayreti içine girmişlerdir. Aksine Bosna dahilinde yaşayan gayrimüslim halk ise daha az vergi vermek için nüfuslarını daha az göstermişlerdir. Durum Müslüman halk için de farklı değildi. Onlar da Tanzimât’ın ilânından sonra askere alınma endişesi ile hareket ederek erkek nüfusu az gösterme uğraşındaydılar. Hatta bölgede nüfus sayımı yapılmak istenmesi ayaklanmalara dahi zemin hazırlamıştır. Bu nedenle hem resmî olmayan veriler hem de resmî verilerden XIX. Bosna Hersek nüfusu hakkında sağlıklı bir bilgi elde etmek mümkün değildir. Ancak şu ana kadar temin edilebilen bilgiler ışığında bir tahminde bulunmak mümkündür. Verilere göre bu yüzyılda bölgenin toplam nüfusu 1.250.000-1.500.000 arasındadır. Müslüman ve Ortodoks nüfus birbirine yakın oranlarda 500.000-600.000 civarındadır. Katolikler ise 150.000-200.000 kişilik bir nüfusa sahiptirler. Kaynaklarda geçen Çingeneler ve Yahudiler ise hiçbir zaman kayda değer bir nüfus yoğunluğuna sahip olamamışlardır.[52]
- Toprak Meselesi
Bosna Hersek’te toprak meselesi XIX. yüzyıl boyunca güncelliğini korumuştur. Bölgede tarıma elverişli araziler büyük toprak sahiplerinin elindeydi. Bu çiftliklere baştina adı verilmekteydi. Topraklar genelde Müslüman beylere aitti. Hıristiyan reaya bu topraklarda yarıcılık usulüyle çalışmaktaydı.[53] Bu yapılanma XIX. yüzyıla has değildi. Osmanlılar Bosna’yı fethettiklerinde bölgede yarı feodal bir düzenle karşılaşmışlardı. Fetih sonrasında büyük toprak sahibi ağalar ya Müslüman olmuşlar ya da Osmanlı yönetimini desteklemişlerdi. Bu yüzden Osmanlılar da onların bu ayrıcalıklı konumuna fazlaca dokunmamıştır. Tanzimât’ın ilânından sonra sistemden rahatsız olan reaya, huzursuzluğunu çıkan isyanlara aktif destek vererek göstermiştir. Bunun üzerine yeni düzenlemeler yapılmıştır.[54]
İlk olarak reayanın angarya olarak çalışması yasaklanmıştır. Hatta devlet bu iş için 16.000 kese para harcamıştır. Fakat angarya meselesi kesin olarak halledilememiştir.[55] 1853 senesinde her iki tarafın birbirlerine karşı yükümlülüklerini içeren, beş yıl süreli mukavele senetlerinin hazırlanmasına karar verilmiştir. İlk olarak 30.000 mukavele senedi bastırılarak Bosna’ya gönderilmiştir.[56] Fakat bu çalışmalar da her iki tarafı memnun etmediğinden başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu kez kesin olarak toprak meselesini halletmek üzere 1857 senesinde İstanbul’da bir komisyon kurulmuştur. Bosna Hersek’ten gelen temsilciler eyaletin karışık durumunun düzeltilmesi hususunu tartışmışlar ve 3 Ekim 1857 tarihinde 13 maddelik “çiftlik nizâmnâmesi” çıkarılmıştır.[57] Nizâmnâmeye göre reayanın ürettiği ürünün üçte birini çiftlik sahibine vermesine geri kalanı kendisinin almasına, reayanın angarya olarak çalıştırılmasının kesin olarak önlenmesine, çiftlik sahiplerinin canları istediği zaman çiftçileri topraklarından çıkarmasının yasaklanmasına, çiftçilerin de çiftlik sahibinden habersiz çiftlikleri terk etmesinin önlenmesine, hazırlanan nizâmnâmenin uygulanmasından vali, mutasarrıf ve kaymakamların sorumlu tutulmasına karar verilmiştir. Bu düzenleme ile Bosna Hersek’teki uygulamalar yazılı hale getirilerek yasallaştırılmıştır. Taraflar arasında var olan rahatsızlıklara kalıcı bir çözüm getirilememiştir. Nizâmnâmenin uygulanmasında da güçlüklerle karşılaşılmıştır. Sonuçta nizâmnâme istenilen sonucu vermemiştir. Düzenlemenin istenilen sonucu vermemesi 1858 ayaklanmasının kesin şekilde sona erdirilememesine sebep olmuştur.[58] Problemler Cevdet Paşa’nın 1862’deki Bosna müfettişliğine kadar devam etmiştir. O yaptığı çalışmalarla mukavele usulünü aktif olarak hayata geçirmiş, çiftlik nizâmnâmesini uygulamaya koymuş ve bir süre için huzur ve sükunu tesis etmeyi başarmıştır.[59]
Bosna’da problem teşkil eden diğer bir mesele de tımar usulünden kaynaklanmıştır. Daha önce tımarlar devletin diğer bölgelerinde ilga edilmesine rağmen, Bosnanın stratejik öneminden dolayı, 1851 senesine kadar bölgedeki tımarlara dokunulmamıştır. Ancak tımarlı sipahilerin yaptığı iddia edilen baskılar üzerine,[60] 1851 yılından itibaren tımar siteminin ilgasına yönelik çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Tımarlı sipahiler, tımar gelirinden 125 kuruş fazla maaş verilerek çeşitli kazalara zaptiye olarak atanmışlardır. Bu dönemde 4.000 olması gereken tımar mevcudu 1.512’ye düşmüş, diğer tımarlar büyük toprak sahipleri tarafından el konularak özel mülk haline dönüştürülmüşlerdir. Bu nedenle elinde İstanbul tarafından tımar beratı olmayan kimselerin tımarına el konulması, elinde berat olanların da üç yıl boyunca tımarlarına dokunulmamasına, bu süre sonunda tımar gelirinin yarısıyla emekli edilmesine karar verilmiştir.[61] Ancak devlet tımar sistemi lağvedildiği takdirde, Bosna’daki Müslüman nüfusun zayıflayacağını düşünerek tımarların ilgası konusunda karar vermekte hayli zorlanmıştır. 1869 yılına gelindiğinde sistem yeniden gözden geçirilmiş ve 13 maddelik bir düzenleme yapılarak 19 Mayıs 1869 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu düzenleme ile, hazine tarafından el konulan tımarların gerçek gelirlerinin belirlenerek mahallî mal sandıkları tarafından sahibine tamamen ödenmesine, tımar sahibi öldüğü zaman sadece oğluna veya torunlarına verilmesine, tımarlarını terk edenlerin tımarlarına el konulmasına ve tımar gelirinin yarısı karşılığı emekli edilmesine karar verilmiştir.[62] Düzenleme 31 Mayıs 1869’da Türkçe ve Boşnakça ilânnâmeler ile tüm Bosna’ya duyurulmuştur. Bu düzenleme ile tımar sisteminin devamına izin verilmesi “Boşnaklara Padişahın lütfû” olarak nitelenmiş, Boşnaklardan merkezden gönderilen emirlere itaat etmeleri istenmiştir.[63]
Bu dönemde devlet toprakların reayanın eline geçmesinden son derece rahatsız olmuştur. Mümkün olduğu kadar toprakların Müslümanların elinde bulunmasına özen gösterilmiştir. Ancak gerek ayaklanmalar sonucu ortaya çıkan fiili durum, gerekse dış baskılar nedeniyle bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerde her iki tarafın da tepkisini çekecek kararlar almaktan çekinilmiştir. Fakat bu orta yol bulma formülü tarafların hiç birini memnun etmemiş problemler katlanarak Bosna Hersek elden çıkana kadar devam etmiştir.
- Eğitim
Bosna Hersek’te eğitim öğretim faaliyetleri XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oldukça hız kazanmıştır. Ancak daha önce de geleneksel eğitim kurumları olan medreselerde eğitim görmüş bir çok Bosnalı bilim adamı yetişmiştir. Özellikle Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresesi Müslüman bilim adamlarının yetişmesine oldukça katkıda bulunmuştur. Bu medresenin yanında diğer medreselerin katkısıyla da bölge kültürel açıdan oldukça gelişmiştir. Bosnalı yazarların Türkçe, Arapça ve Farsça olarak vermiş oldukları eserlere başta İstanbul olmak üzere dünyanın dört bir tarafındaki kütüphanelerde rastlamak mümkündür.[64]
Tanzimât’tan sonra ise sadece Müslümanlara yönelik okullarda bir artış olmamış, aynı oranda Hıristiyan halkın çocuklarının eğitim görebileceği okulların sayısı da artmıştır.[65] Eğitimde önemli bir atılımda Tanzimât’ın bölgede uygulanmasının hemen ardından gelmiştir. 1851 tarihinde Bosna genelindeki bütün kaymakamlıklara birer rüşdiye açılmasına ve İstanbul’dan öğretmenler gönderilmesine karar verilmiştir. İstanbul’dan gönderilen bu öğretmenlerden muallim-i evvellere 750 guruş muallim-i sânîlere ise 400’er guruş maaş bağlanmıştır.[66] Aşağıdaki tablolardan anlaşılacağı gibi Bosna’daki bütün kaymakamlıklara birer rüşdiyenin açılması hedefine fazlasıyla ulaşılmıştır.
Cevdet Paşa’nın Bosna Müfettişliği esnasında da okullar ziyaret edilmiş, Cevdet Paşa bu okullarda verilen eğitim öğretimin kalitesinden memnun kalmıştır. Paşa halkın istekleri karşısında hem erkek hem de kız çocuklarına eğitim veren okullar açtırmıştır. Paşa’nın ziyaretleri sırasında ortaya çıkan önemli bir gerçek ise bu okullarda eğitimin her grubun kendi diline göre yapılmış olmasıdır. Boşnaklar Boşnakça, Sırplar Sırpça, Hırvatlar Hırvatça eğitim görmekte olduğundan merkezin gönderdiği emirler Bosna’da yeterince anlaşılamamıştır.[67]
Devlet bu eksikliği gidermek amacıyla 1865 yılında bir resmi vilâyet gazetesinin yayınlanmasına karar vermiştir. Belgrad, Novi Sad, Pançevo, Çetine, Zadar ve Zagreb şehirlerinde çıkan gazeteler Bosna’daki olayları çarpıtarak haber yaptıklarından bu yayınlara cevap vermek, Belgrad ve Zagreb’de yayınlanan okul kitapları ve başka eserlerde yapılan Slav propagandasına karşı koymak, idarî yenilikten sonra çoğalan dairelerin kırtasiye işlerini karşılamak için 1866 senesinde Saraybosna şehrinde bir matbaa kurulmuştur. Matbaanın kuruluşundan Avusturya işgaline kadar Saraybosna’da Bosanski Vjesnik, Bosna Gazetesi ve Gülşen-i Saray adında üç gazete yayınlanmıştır. Bosanski Vjesnik (Bosna Gazetesi) matbaacı İgrat Sopran tarafından haftada bir yalnız Sırpça olarak kiril alfabesiyle Nisan 1866 ve Eylül 1866 tarihleri arasında Saraybosna’da yayınlanmıştır. Gazete İgrat Sopron’un matbaası vilâyet idaresi tarafından satın alınmasına kadar geçen sürede 25 sayı çıkarmıştır. Bosna Gazetesi Bosna vilâyetinin siyasi ve resmi gazetesiydi. Gazetenin iki sayfası Türkçe iki sayfası Boşnakça basılmıştır. Haftada bir defa çıkan gazetede iç ve dış haberler ile ilân kısımları vardır. Gazetenin ilk sayısı 28 Mayıs 1866 Pazartesi tarihinde fiyatı 40 para olarak çıkarılmıştır. Bu tarihten 18 Temmuz 1878 tarihine kadar toplam 636 sayı çıkmıştır. Gülşen-i Saray yarı resmî, siyasî edebi gazetedir. Sahibi ve müdürü Şakir Kurtkehayiç Efendi’dir. İlk sayısı 26 Aralık 1868’de sonuncusu ise 11 Temmuz 1872’de çıkmıştır. Bu gazete de Boşnakça ve Türkçe olarak basılmıştır.[68]
Bosna Hersek’teki okul ve okullarda öğrenim gören öğrenci sayısı kesin olarak ancak salnamelerden öğrenilebilmektedir. Salnameler haricinde ulaşılabilen münferit kaynaklara dayanarak kesin bir rakam vermek mümkün değildir. Salnamelerdeki rakamlar da çoğu zaman güvenilir olmayıp, hatalı bilgiler içermektedir. Ancak şu anda en güvenilir veriler bunlardır. Bu salnamelerden ilkinde din temeline dayalı bir sınıflama yapılmış, okulların türleri hakkında bilgi verilmemiştir. Diğer salnamelerde ise Bosna genelinde hangi sancakta ne kadar okul olduğunu öğrenme şansına da sahibiz. Salnamelerdeki kayıtlardan da gayet net olarak anlaşılacağı gibi Bosna Hersek’te eğitim öğretim faaliyeti hem erkek hem de kız çocuklarına yönelik olarak planlanmış ve XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu okullara öğrenciler devam etmişlerdir. Örneğin 1870 yılında Müslüman nüfusun %6,5’i eğitim görmekteydi. Bu oran Ortodokslar için %1,5, Katolikler için %0,5 civarındaydı. Görüldüğü gibi Müslümanlar Bosna Hersek’teki en eğitimli grubu oluşturmuşlardır. Bu durum gerek Avusturya işgali döneminde gerekse Yugoslavya yönetimi altında da değişmemiştir. Günümüzde de Bosna Hersek’te yaşayan etnik gruplar arasında okur yazar oranı en yüksek olan kesim Boşnaklardan oluşmaktadır.
Sonuç
Bosna Hersek XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin geçirdiği bütün çalkantıları yakından hissetmiş, bir çok tartışmada taraf olmuş bu nedenle sürekli devletle çatışma içinde olmuşlardır. Bu yüzyılın ilk yarısında çatışmalarda Müslüman ileri gelen beyler kendi ayrıcalıklarını yitirme endişesiyle -gelişen olaylar onların haklı olduklarını göstermiştir- yenilikleri engelleme çabası içine girmişlerdir. Yüzyılın ikinci yarısında ise önce Tanzimât, ardından Islâhat Fermanı’nın getirdiği yeniliklerin uygulanmadığını iddia eden Hıristiyan tebaa ayaklanmalarda boy göstermeye başlamış, bu isyanların sonuncusunun ateşlediği siyasal gelişmeler devletin büyük bir darbe yemesine yol açmakla kalmamış, Bosna Hersek’in de Avusturya işgali altına girmesine neden olmuştur.
Bosna’nın 1878’de Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasıyla Bosna Hersek sayfası kapanmamış, devlet ve duyarlı halk kitlelerinin Bosna’ya olan ilgisi sürmüştür.[69] 1908’deki ilhak ve sonrasında dahi Bosna-Hersek Türk Milleti’nin kalbindeki yerini daima muhafaza etmiştir. 1990’larda başlayan etnik soykırıma Türk halkının ilgisi ve tepkisi bunu kanıtlayacak niteliktedir.
Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 14 Sayfa: 123-132
DIĞER HABERLER
-
TÜRKIYE'NİN EN DEĞERLİ PARASI
26 Haziran 2023, 12:44 -
TRT BELGESEL'DE TÜRK YOK MÜSLÜMAN MI VAR ?
25 Haziran 2023, 20:46 -
KUTÜ'L AMÂRE ZAFERİ
29 Nisan 2023, 12:24 -
Atatürk: Bir Ümmeti Millet Yapma Yolunda Bir Ömür
15 Nisan 2023, 01:25 -
Tabip: Dr. Reşit Galip (Baydur)
15 Nisan 2023, 01:21 -
Günümüz Macar Turancılığı
15 Nisan 2023, 01:16 -
Efsane Paşa Hasan Kundakçı Vefat Etti
17 Ocak 2023, 15:31 -
ANADOLU ÖZ BE ÖZ TÜRK VATANIDIR
03 Ocak 2023, 16:18 -
TÜRK’üm Diyorsan BİLMEK Zorundasın ...
04 Ekim 2022, 13:36 -
Bir Padişahın Kuluna Bak Birde Tanrı'nın Kuluna.
21 Şubat 2022, 12:28